3 min read

CTO Olmak: Ekip, Zorluklar ve Gerçekler

CTO Olmak: Ekip, Zorluklar ve Gerçekler
Photo by nikko macaspac / Unsplash

CTO rolü dışarıdan genellikle cazip görünür. Karar veren, yönlendiren, teknolojiyi şekillendiren kişi… Ama işin içinde olunca fark ediyorsun ki bu koltuk aslında sürekli değişen bir denge oyunu. Teknik bilgi tek başına yetmiyor; liderlik, sabır, iletişim ve bazen de duygusal dayanıklılık gerekiyor.

Ekip yönetimi bu işin en karmaşık tarafı. Teknik problemler genelde çözülebilir; log tutarsın, debug yaparsın, sistemi ayağa kaldırırsın. Ama insanlarla çalışmak farklı. Herkesin motivasyonu, iletişim biçimi, önceliği birbirinden farklı. Bu çeşitlilik bir yandan inanılmaz bir güç, ama doğru yönetilmediğinde tüm ekibe yayılan bir probleme dönüşüyor.

Benim için dönüm noktası, iletişimi “problemi çözmek” için değil “anlamaya çalışmak” için kullanmam gerektiğini fark ettiğim andı. Eskiden biriyle fikir ayrılığı yaşadığımda hemen çözüm üretmeye odaklanırdım. Oysa çoğu zaman insanlar çözüm değil, duyulmak istiyor. Dinlemeyi öğrendikçe, anlaşılmamanın ne kadar yıpratıcı olduğunu da fark ettim.

Bir CTO olarak bazen “her şeyi bilmem” beklentisiyle karşılaşıyorum. Ekibin gözünde, yöneticilerin gözünde, hatta kendi iç sesimde bile… Oysa çoğu zaman bilmiyorum. Bilmemeyi kabul etmek, öğrenmeye açık kalmak, “bunu birlikte çözelim” diyebilmek en büyük rahatlama oldu. Bu tavır, ekipte güven yaratıyor. Çünkü kimse kusursuz bir liderin altında kendini rahat hissetmez; ama insani bir liderin altında büyümek ister.

Kriz Anlarında Sorumluluk Almak ve Stresi Yönetmek

Bu yolculukta unutamadığım anlardan biri, kritik bir servisin saatlerce cloud provider kaynaklı bir donanım problemi yüzünden devre dışı kaldığı gündü. Bir yandan müşterilerden mesajlar yağıyor, diğer yandan ekip panik içinde çözüm arıyordu. Akıllı saatim sürekli yüksek nabız bildirimi gönderiyordu. Eminim tüm ekip arkadaşlarım da aynı stresi yaşıyordu.

Herkesin gözü bir karar bekliyordu. “Yeni sunucuya geçişi başlatalım mı? Yoksa sorunun düzelmesini bekleyelim mi?” soruları arasında saniyeler uzuyordu. İçimden fırtınalar kopsa da sakin kalmam gerektiğini biliyordum. Zor bir kararla yeni sunucuya geçiş yaptık. İşe yaradı, ama asıl mesele teknik çözüm değil o anki duruştu. Gerginlik yerini odaklanmaya bırakmıştı. Sonra düşündüm: liderlik bazen doğru kararı bulmak değil, zor anda karar almayı ve o kararın sorumluluğunu üstlenmeyi bilmektir.

CTO olduktan sonra stresin bedensel etkilerini de daha net hissetmeye başladım. Yıllardır kontrol altında tuttuğum sedef hastalığım, özellikle yoğun dönemlerde yeniden alevlendi. O dönemde doktorum, “stres seni içeriden yakıyor” demişti. Gerçekten de haklıydı.

Kimi sabahlar uykusuzlukla, kimi akşamlar-geceler bitmeyen işlerle boğuşurken fark ettim ki liderlik sadece insan ve teknoloji yönetmek değil, kendi stresini de yönetebilmek. Bunun kolay bir reçetesi yok. Bazen işe birkaç dakika ara verip yürüyüş yapmak, bazen sessizce bir kahve içmek bile sistemi sıfırlayabiliyor. En azından ben kendimde bu küçük rutinleri oturtmaya çalışıyorum. Çünkü stresin biriktiği yerde, akıl da sezgi de körelmeye başlıyor.

Hatalarla Büyümek ve Öğrenmeye Devam Etmek

Teknik borç, bizim gibi ürün odaklı ekiplerde sürekli gölgede duran bir konu. Her yeni özelliğin arkasında bir miktar borç birikiyor. Eskiden bunu bir utanç kaynağı gibi görürdüm, şimdi daha gerçekçi bakıyorum: borç kaçınılmaz, mesele onu fark edip kontrol altında tutabilmek. “Büyüme mi, stabilite mi?” sorusunun cevabı hiçbir zaman net olmuyor.

Yıllar içinde şunu öğrendim: ekiplerin performansı bilgiyle değil, güvenle ölçülüyor. İnsanlar hata yapmaktan korkmadığında yaratıcılık ortaya çıkıyor. Bunu sağlamak için zaman zaman geriye çekilip “neden bu kadar baskı hissediliyor?” diye sormam gerekti. Çoğu zaman cevabı dışarıda değil, kendi davranışlarımda buldum. Aceleyle attığım bir yorum, toplantıda söylediğim bir kelime, bir fikri hızla kapatmam… Küçük detaylar, ekipte büyük yankılar yaratabiliyor.

Bugün geriye dönüp baktığımda, en çok büyüdüğüm anlar hatasız dönemler değil, tökezlediğim zamanlar oldu. Bir projede yanlış kişiye güvenmek, yanlış öncelik seçmek ya da bir çatışma anında sessiz kalmak… Bunların her biri beni yöneticilikten çok insan olarak olgunlaştırdı.

CTO olmak bazen bir maraton, bazen satranç, bazen de sadece fırtınayı atlatmak. Ama her durumda tek bir şey sabit kalıyor: bu yolculukta “bilmiyorum” diyebilmek ve öğrenmeye çalışmak çok değerli. Çünkü liderlik, her şeyi bilmek değil; öğrenmeyi hiç bırakmamaktır.